Bu çağa ne bilgi çağı, ne teknoloji çağı olarak adlandırıyorum (bu konuda yetki bana verildi çünkü 🙂 ). Bu çağ “dönüşüm” çağı…Korona virüs salgını ile birlikte yaşadığımız olaylar bizi zorunlu olarak sorgulamaya ve değişime itiyor. Doğadan kopuk şehir yaşamlarını, yapılan gereksiz tüketimi, kendi içimize gerçekten dönüp bakmadan akan zamanları bir daha sorguluyoruz.
Bu dönemde çevremde, artan sayıda kişiden, “keşke ekip-biçebileceğimiz bir yerimiz olsaydı” ya da “Şu olaylar bitsin ben de çiftlikleri gezeceğim” söylemleri duydum. Evet, ait olduğumuz doğayla kopuk ilişkimize yeniden bakıyoruz. Ne güzel.
Danimarka’da 2018 yılında yapılan bir araştırmada; 10 hafta bahçe ile uğraşmanın getirdiği faydanın, 10 haftalık bilişsel davranışsal terapi seansı ile eşdeğer olduğunu ortaya koymuş*.
New York, Rikers adasında bulunan tutuklarının yeniden suç işleme oranı %65 iken, bahçecilik programına dahil olan tutuklular arasında bu oranı %10-15 arasında değişiyormuş*.
Psikiyatr Stuart- Smith şöyle diyor: “Güneş ışığı altında ürettiğimiz D vitamini serotonini artırır. Endorfinler ve dopamin egzersizle yükselir. Toprakta bulunan mikrobakteriler, onu teneffüs eden ve yutan çiftçinin/bahçıvanın serotoninini yükseltir, bilişsel işlevi ve hafızayı geliştirir.” Toprağa atılan her tohum, dikilen her fide, her ağaç “bir umut bombası”*.
Tabii ki yaşam şartları ve koşulları sebebiyle, hepimizin bir tarlası ya da bahçeli evi olması mümkün olmayabilir. Ama olmaması, bizim etkileşimimize engel değil. Çünkü; doğa ile etkileşim içinde olmak sadece toprağa bir tohum ekip; sulamak ve çapalamak değil. Ya da haftasonları ormanda bir gezinti ile güzel havanın tadını çıkarmak değil. Tükettiğiniz gıdanın doğa dost yollarla üretildiğini önemsemek, evdeki atıklarınız çöp değil, kompost olduğunu görmek, doğadaki şifa kaynaklarının bilmek, doğanın işleyişini gözlemleyip kendi hayatımıza aynalayabilmek, doğaya rağmen ya da aykırı değil onunla birlikte hareket edebilmek…
Eğer niyetiniz varsa, neleri dönüştürebileceğimize bakalım;
- Doğaya dost üretim yapan çiftçileri destekleyin: Alınabilecek ilk aksiyonun, tükettiğimiz gıdanın nereden geldiğini ve nasıl üretildiği sorgulamak olduğunu düşünüyorum…O yüzden doğaya zarar vermeden üretim yapan çiftçilerden direk alışveriş yapmak hem kendi sağlığımız, hem de doğa için elzem…Bu günlerde online siparişlere alışmışken; ne yediğinizi önemseyip, direk çiftçilerden alışveriş yaparak buzdolabınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. Bununla ilgili bir naçizane bir üretici listesi hazırlamıştım; ona buradan ulaşabilirsiniz.
- Evde komposta başlayın: Doğadaki döngüye tanıklık ettiğim için yapmaktan keyif aldığım mucizevi bir şey şu kompost. Ben doğayı tanıma işine ilk çiftlikleri gezerek başlamıştım ama bence bunun için ilk adım evde o döngüye birbirde kendin tanık olmak. O soğan, muz kabukları, yeşillikler, o size gelen hediyeleri sardıkları kağıtlar, parklardaki kuru yapraklar birer organik gübreye dönüşüyor; hatta atıkların içinde tohum varsa yetişip size süpriz yapıyorlar…Atıklarınız çöp değil! Dönüşüm enerjisi için evde kompost yazımı buradan inceleyebilirsiniz. Benim yaptığım soğuk kompost ama Bokashi kompostu ve solucan kompostu da deneyebilirsiniz. Bununla ilgili eğitimler düzenleyen organizasyonları bir sonraki maddede yazdım.
- Kırsala gitmeden önce şehirde deneyim kazanın … Bir şeyler yetiştirmek istiyor, hatta belki bahçeli bir yerim olsa diye düşünüyor ama yapıp yapamayacağınızdan emin değilseniz; şehirde deneyim kazanabileceğiniz yerler var.
- Kent bostanları; Örneğin İstanbul’da yaşayanlar Roma Bostanı’nın sayfasını ziyaret edip, onlara katılabilir. Ayrıca bulunduğunuz şehrin belediyesine ait hobi bahçeleri de olabilir, belki kayıt yaptırmak isteyebilirsiniz.
- Doğada olmak sadece toprağa bir tohum ekip; sulamak ve çapalamak değil – çok daha bütüncül bir bakış açısı gerekiyor. Bunun için yapılacak bir sürü şey var ve bu konuda atölyeler ve eğitimler düzenleyen güzel organizasyonlar var: Kokopelli Şehirde ve İstanbul Permakültür Kolektifi benim severek takip ettiğim ve güzel eğitimler aldığım iki organizasyon.
4. Doğadaki şifa kaynaklarını öğrenin, evinizde uygulayın– Korona günleri bahara denk gelince, canlanan ve yeşeren doğayı keşfe çıkma fırsatım oldu..Sabah çaylarımı doğadan topladığım Laden çiçeği, kekik, zeytin yaprağı ile yaptım, yanına zerdeçal, adaçayı da katıp… Akşamları rahat okumak için buhurdanlığıma lavanta yağı damlatıp, oturduğum odanın kokusunu değiştirdim, nefes açmak için okaliptüs yağı damlattım. Son zamanlarda “bitkilerle tedavi” anlamına gelen fitoterapi kavramını duyuyorsunuzdur. Özellikle bu dönemde, hastalıklardan korunmak ve tedavilere yardımcı olmak için doğanın şifa kaynağı bitkileri tanımak, iletişimimizi kuvvetlendirecektir. Bunun için iki tane çok güzel kaynak var, aşağıda yazıyorum. Aromaterapi ile ilgili online eğitimlere de katılabilirsiniz.
-
- Korona Salgınında ve Günlük Hayatta Sağlıklı Yaşam Rehberi /Şaduman Karaca
https://downloads.ctfassets.net/yl81ghcevcjd/61IGAnYC0oO4AiEeIjxKnc/d88acfe7a1d7ec08a04b989700026d08/fitosofia_corona.pdf - Tıbbi Bitkileri Doğru kullanma rehberi / Nazım Tanrıkulu / Hayy kitap
- Korona Salgınında ve Günlük Hayatta Sağlıklı Yaşam Rehberi /Şaduman Karaca
5. Balkonda saksı bahçeciliği – çok kolay yetiştirebileceğiniz sebze ve yeşillikleri balkonunuzda denemeye başlayabilirsiniz. Mesela soğan, nane, fesleğen; kışın marul; yazın domates, biber birer fide bile olsa size ‘umut bombası’ olacaktır. Bununla ilgili Youtube’da sayısız video bulabilirsiniz.
6. Okumayı ihmal etmeyin..Şu an aklınızdan geçen soruları ilk defa siz sormamışsınızdır eminim, bu sorular sorulmuş, olası cevaplar ile ilgili de yazılıp çizilmiştir. Bunlar size faydalı bir yol arkadaşı olabilir.
-
- Belirsizlik ve Değişimle birlikte Güzel bir Hayat / Pema Chödrön / Sinek Sekiz Yayınevi
- Permakültür Şehirde / Toby Hemenway / Yeni İnsan Yayınevi
- Sıfır Atık – Tüketim Kültürü ve Gıda İsrafı / David Evans / Yeni insan Yayınevi
- Bodrum 12 ay Bostan Rehberi / Hope Holtzman / Sinek Sekiz Yayınevi
- Ekin Sapı Devrimi / Masanobu Fukuoka / Kaos Yayınları
Ağaçların kökleri sayesinde birbirleriyle iletişim kurdukları, birbirlerine gıda aktardıklarını biliyoruz. Ve bu evrenin has canları bizler de tüm evrenle bağlantılıyız. O halde, büyümek; gelişmek için bir arada olmalı ve birbirimizi beslemeliyiz. Bu etkileşimdir bizim damarlarımızdaki kanı besleyecek.
Doğadanın bilgeliği hayatımız için en büyük rehber. Yaratıcı enerji, dirayet, pes etmeme,doğum-ölüm döngüsü.
Mevlana’nın şu sözünü hatırlatalım;
Evren senin dışında değil; evren senin içinde.
*Kaynak: https://www.ft.com/content/8486cc88-8a33-11ea-a109-483c62d17528
Bir çağdan bir çağa geçerken her zaman dönüşüm olur zaten ki, bahsettiğiniz bu çağın adına dönüşüm demeniz mantıklı olur mu?
Saygılarımla
BeğenBeğen
Evet, haklısınız..her çağ yeni bir dönüşümü de beraberinde getiriyor…bilgi çağı, teknoloji çağı değil de insanı içten dönüştüren bir çağ demek istemiştim..o yüzden ‘dönüşüm’ değil, ‘içsel dönüşüm’ çağı desem daha doğru ifade etmiş olabilirim. Teşekkürler yorumunuz için
BeğenBeğen
İçselden kastınız çağın kendi içsel dönüşümü mü, yoksa çağın içinde bulunduğu bireylerin içsel dönüşümü müdür? Yeni bir çağın oluşması demek eskisinden yeniye bir dönüşümü getirir beraberinde, -sizin de dediğiniz gibi-, evet; ve fakat bu çağa temas eden tek tek bireylerinin içsel dönüşümünü de beraberinde getirmez mi? Yani yeni bir şey daima dönüşümü içinde barındırır ve ona temas eden öznelerin dönüşümünü de.. Lafı fazla dolandırmayalım: yeni gelen bir çağın adına, yeni getirdiği nesnenin tümel adını koymak daha uygun olur zannımca, haddimi de pek aşmayarak… (Nasıl oluştuğundan ziyade)
BeğenBeğen
Beni de düşündüren, güzel bir eleştiri yine 🙂 bir nesne değil ama manevi bir şeylere dokundu, bireyin içsel yolculuğunda yeni duraklar, yeni bakış açıları aslında. Dediğiniz gibi her çağı başlatan bir sebep ve kaçınılmaz sonuç olarak bir dönüşüm oluyor. Mevcut durumdaki dönüşüme sebep olan bir ‘salgın’ oldu. Bu salgının dönüştürdüğü de insanın yaşayış biçimi, yeni arayışlar…belki de ‘arayış’ çağı mı demeliyim?
BeğenBeğen