Aşağıdaki konuşma, çok sevgili dostum Rana ile duygularımız, evhamlarımız ve tezcanlılığımız ile ilgili dertleşirken geçti. Beni çok besleyen, bu çiftliğin tepesindeki felsefesini olgunlaştıran bir konuşmaydı, burada da yayınlamak istedim..Doğanın müziğini dinleyen, dinlemek isteyen herkese gelsin.(…)
C: Biz herşey hemen olsun, şimdi olsun diyen insanlarız. Bu biraz ‘bugünün işini yarına bırakma’ anlayışından çok ‘hayal ettiğim, düşündüğüm hemen olsun, hemen sonuca ulaşalım’ kafası. Doğru zamanın ne olabileceğini etraflıca düşünüp, tartmadan, o zamanı koklamadan sabırsızca yürüme isteği… Sanki o an yürümezsek, herşey duracakmış gibi bir ruh haline girip, kendi içimizi de karartıyoruz. Ama bu hafta sonu ne oldu biliyor musun; Jack London’nun Vahşetin Çağrısı kitabını okurken yazdığı bir cümle beni çok etkiledi, ki zaten bu söylediklerimi o paragrafı okuduktan sonra düşünmeye başladım. Hatta, dur, telefonumun notlarına bile yazdım, arada bakabilmek için. Okuyorum bak: “Vahşi hayatta bir sabır vardır, hayatın kendisi gibi yorulmak bilmez bir ısrarcılıkla bir şeyin peşini bırakmayan azimdir; örümceğin bitmek bilmez saatler boyunca ağının başında beklemesini, panterin pusuda hareketsiz durmasını sağlayan şey, bu sebattır..”
R: Evet, ben birebir yaşadım onu..Doğa, sana sebat etmeni öğretiyor
C: (heyecanla) Nassılll ?
R: Doğada yaşam kampına gitmiştik ya (tüm barınağını, yakacağını, yiyeceğini kendin yapma/bulma kampı), orada bir ateşi yakmak için 4 saat uğraştık…4 saat..eğitmen sürekli vazgeçme, olacak, yeniden başla, vazgeçme diyordu, sabrını o kadar çok test ediyorsun ki.. inanamazsın.. (Bunları anlatırken iri gözleri iyice büyüyor, elleri yerinde durmuyordu tahmin edersiniz ki).. Ve en önemlisi doğada görüyorsun ki senin çaban küçücük bir karıncanınkinden farksız… O kadar eğitimim var, 2 dil biliyorum, birden çok kampa gittim, çok yer gezdim, cart curt ama o ateşi yakamıyorsun (minik kahkahalar) ve muhtaçsın ona..
Ya da barınak yapıyoruz kendimize. Ağaç dallarından bir çatı yapıyoruz ve onu yapraklarla örtüyoruz..örtüyoruz, örtüyoruz, örtüyoruz.. hah, evet bitti diyoruz içeri bir giriyoruz dışarısı olduğu gibi görünüyor… 🙂 bi daha örtüyoruz örtüyoruz, örtüyoruz…sabır etmek ve vazgeçmemek, doğa sana bunu öğretiyor… Düşünebiliyor musun, bu kamptan sonra 3 ay boyunca rüyamda ateş yakmaya çalışırken gördüm kendimi, vazgeçme diyordum…
C: (Gözlerimin içinin parladığını hissediyorum) bunu birebir deneyimlemek ne kadar kıymetli bir şey Rana. Bu dediğinde iki şey var, hem beklemek, hem vazgeçmemek…Çok da uzaklaşmaya gerek yok, doğada belli bir ekim zamanı var, tohumun olgunlaşması için hasat zamanı var, onun olgunlaşmasını beklemek, onun olgunlaşması için ihtiyaçlarını gözlemlemek, hepsi sabır işi. Aslında, doğada sabırsızlık yok, o biz insanlara has bir duygu, ya da öğretilmişlik mi desek!?
R: Ne çok şey öğretilegeliyor bize
C: Her şeyin başı eğitim
R: Her şeyin başı farklılıkları görmek, görebilmek
C: Okumak ve gezmek, yeni dünyaların keşfi için. Peki 5 yıldızlı otelde kalan mı daha çok keşfeder, çadırda kalan mı?
R: Hangi gözle baktığına bağlı
C: Gözler..
R: Kalbin aynası
(Kahkalar, keyifle yudumlanan içkiler)
…
Yazı burada biterken küçük bir not, Rana’nın doğayı fotoğrafladığı o güzel anları takip etmek isterseniz burayı tıklayın (Mesai saatleri içinde bakarsanız kendinizi uçak/otobüs bileti almak için cüzdanınıza uzanırken bulabilirsiniz 🙈)