Londra Aldwych’den Değirmenköy Gündönümü’ne

Bugün tam 1 yıl olmuş.
1 yıl önce bugün ‘Aysun the Sütçü’ nün Gündönümü çiftliğindeki gönüllülüğümün son günüydü.
Çok büyük bir heyecanla gitmiştim. Çiftliğe gitmeden tam 11 saat önce Londra’dan gelen uçaktan inmiştim.
“Big Ben” ile selfieden sonra sıra “Big Cows” ile fotoğraflanmaktı.

Gönüllü çiftçi ne demek, ne oldu da ben kendimi doğaya adadım? Bilmiyorum… Bu bir süreç, hani aşık olacağım diye çıkmazsın yola ama bir bakmışsın aşık olmuşsundur. Bu da öyle bir süreçti, gönüllü çiftçi olacağım diye yola çıkmadım, ama ne istiyorumlar, başka türlüler, süreden ayrılanlar, sadece tüketen değil üretenler, cesaretli olanlar, -lar ve -lerler beni buraya getirdi. Bir bakmışım Aldwych caddesinden kalkıp, İstanbul’da uyku molası verip Değirmenköy’e giden gönüllü bir çiftçiyim.

Sabah 8’de Tekirdağ’a giden bir otobüsün Değirmenköy sapağında bir benzin istasyonunda indim. Elimde bavul, koca tırların geçip saçlarımı uçurduğu bir otoyol kenarında, sabahın köründe ürkek bakışlarla çevreme bakınıp istasyon girişinde dikilmeye başladım. Arkadan biri seslendi:

-Hanım kızım, Aysun hanım’ın çiftliğine mi geldiniz?
-Evet
-Gelin çardakta bekleyin, biz alışkınız her gün birileri geliyor.

Gittim oturdum çardağa, günaydın deyip herkese.

-İstanbul’dan mı geliyorsun?
-Evet
-Daha çok yabancı geliyor sırtlarında çantalarla buraya. Ne yapmaya geliyonuz?

Oradan biri atlıyor muhabbete:
– Ee şehir hayatından sıkılıyorlar tabii. Bizim buralar pek güzeldir, sakindir.
– (Gülümsedim) Çiftlik hayatını deneyimlemeye geldim
– Bak bakalım… Size bi çay ikram edelim.
– Olur valla güzel gider.

Hoşuma gitmişti bu karşılama. Ben otururken çiftlikte sürekli çalışan Murat abi’yi de aramışlar, geldiğimi haber vermek için. Birbirini tanıyan ve destek olan insanların yaydığı kolektif ruh.

Çayımı bitirene kadar Aysun geldi, istasyondakilerle selamlaşıp çiftliğin yolunu tuttuk. Yolda bana minik bir konuşma yaptık. “Beni neler bekliyor” uvertürü:

– Burası inek çiftliği, tezeği bol -ki o en değerli şeylerden biri toprak için – iş çok, bakım ve sevgi isteyen inekler var burada, insanlar var bir arada yaşadığımız… Bazı insanlar bu çiftliği Amerikan filmlerinde izledikleri çiftliklerden zannedip, karasinek gördükler mi, sabah ahır temizliği yaptılar mı kaçıyorlar. Geldikten 12 saat sonra giden gördüm dedi. Umarım sen de öyle olmaz.

-“Yok” dedim, “lüks aramıyorum, neler olabileceğinin farkındayım ve hazırım” dedim.
Gülümsedik.

Çiftliğe vardım, sabah sağımı bitmişti kahvaltı zamanıydı, çoğu çalışan-gönüllü ordaydı. Herkesin kucak açan ve sevecen tavrıyla içimdeki ürkeklik geçmişti, yüzümün aydınlandığını hissediyordum. Sarı çizmeleri ayağıma geçirmek ve halkanın bir parçası olmak için sabırsızlanıyordum.

Aysun, benim gibi yeni gelen gönüllülere çiftliğin yapılanmasını anlatan kısa bir oryantasyon yaptı. Saman balyaları koltuğumuzdu, gözler de kalbin aynası

Bu çiftlikte sadece 3 şeye ihtiyaç var dedi: Beslenme, bakım ve sevgi. Sadelikteki netlik ve güzellik.

O sırada hafif bir meltem, gölgesinde oturduğumuz meşe ağaçlarının yapraklarını hışırdatıyor, Fırat abi buzağıların suyunu tazeliyor, bir güneş en tepeye yükselmek için tüm ışınlarını saçıyordu.

İlk işim düvelerin ahırını temizleme oldu, bir nevi bok temizleme.. İlk başta koku biraz başımı döndürse de sonraki günler alıştım. Hatta bir gün yine kahvaltıdan sonra temizliğe giderken, işe başlamış olan Oliver (Alman gönüllü) bunun ona meditasyon gibi geldiğini söyledi. “İçindeki kötülüklerden kurtulmak gibi. Her tezeği ittiğinden kurtulmak istediğin birşeyi atıyormuşsun gibi düşün” dedi.. Öyle yaptım, üzerimize, saçımıza sıçrasa da kimi zaman, ineklerin uyuyacakları yerlerin rahat ve temiz olması önceliğimizdi. Öğle ve akşam yemeklerinde onların sütüyle hazırladığımız ayranlara methiyeler düzüyorduk çünkü.. Bu da bir nevi teşekkürdü bizden onlara..

Ortak alandaki programda haftalık program asılıyordu, 1 günlük izni vardı herkesin. Bir gün ya sabah sağımına katılıyordun, ya akşam sağımına. Sabah sağımına katılan gne saat 05:00’de başladığı için onu bir de akşam yormuyordu Aysun 🙂 Sabah sağımda değilsen, sabahki ahır temizliğinde görev alıyordun. Sağımlarda görevli değilsen, düvereleri meralarına götürmek ya da buzağıları besleme de çiftlikteki çalışanlara yardım ediyordun. Her daim yapılacak işler, inekleri sevmek, onları taramak, hamile olanların ahırlarını temizlemek, bakıma ihtiyacı olanların yatağını temiz tutmaktı. Malum temelde 3 şeye ihtiyaç vardı; beslemek, bakım ve sevgi…

Kaldığım 3 haftada beyin yorgunluğunun aslında fiziksel yorgunluktan daha yorucu bir şey olduğunu, bir arada olmanın, az ile mutlu olmanın güzelliğini, akşam sağımından sonra sofraya koşar adım gidip sohbet etmenin keyfini anladım. Bazı akşamlar 21:00’de yatağa koşuyordum, öyle tatlı bir yorgunluk oluyordu ki, uyuyup dinlenmekten ayrı bir zevk alıyordum, hani yastığını beğenmek dedikleri şey, pikenin altındaki soğuk çarşafa girince ayaklarını birbirine sürterek yattığına şükrettiğin geceler… Bebekler gibiydi uykularım benim orda.

Burayı güzelleştiren sadece doğası değildi elbet, tüm çalışanlar ve gönüllülerdi. Dünya’nın her yerinden gezginler, hayatı keşfetmek isteyenler, şehirden kaçanlar burada buluşup birlikte ineklerin o melül bakışlarına, ev yapımı böreklerin güzelliğine ve tabii ki “ayran” nın güzelliğine methiyeler döşüyor:) ve bunu sağlayan ineklerin yemini itip, meraya götürüp, temizleyip, sütlerini sağıyor ☺Kimi üniversiteye gitmemiş, dünyanın her yerinde böyle gönüllü çiftliklerde çalışıp hayatı öğreniyor, kimi Şarap tadımı işini bırakmış, Nepal’den çıkmış yola Türkiye’ye kadar dolaşarak gelmiş, kimi Çiftlikteki tezek evlerde gönüllü mimar olarak çalışmaya gelmiş.. Hikayeler çok çiftlikte.. Bir de sen kendi hikayeni zenginleştiriyorsun, daha güzeli var mı?

İlk inek sağımı, ineklerle uzun uzun bakışıp onları tarama, ‘hadi kızım’ diye söylene söylene onları meralarına götürme, ilk kez samanların üzerinde kestirme, bir buzağının doğumuna şahit olma, traktör sürme, ahır temizliğinden sonra tarlada gün batımına karşı gönüllü yoga hocasıyla yoga yapma ve sevmek, doğayı, hayvanları ve insanları..

Ve kendin için “başka türlüsü mümkün” köyünün patika yollarında sağlam adımlar atarak ilerlemek…

One Comment Kendi yorumunu ekle

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s