Hediyelerinizi alıp, yılbaşı ağacı süslediniz mi? Aferin. Ne yapacaksınız yılbaşında? Sevdiğiniz insanlarla ve ailenizle 31 Aralık’ın son saniyelerini geriye doğru sayıp 2018 yılının ilk günlerine gireceksiniz. Ne güzel. Büyük ihtimalle 31 Aralık yemeğinde ‘Bitcoin’den falanca ne kadar kazanmış duydun mu’, ‘ Geç mi kaldık girmekte piyasaya acaba?’ konuşmalarını yapacaksınız. Harikulade. Peki, ne oldu bu yıl? Önceki yıllardan neyi farklı yaptınız hayatınızda? Çok para kazandınız mı Bitcoinler’den? Ama zaman ne çabuk geçti değil mi? Yaşadınız mı bu yılı? Hemen okuyup geçmeyin bu soruları, şöyle ağzınızda bir dolandırıp tadına bakın..Biraz durun, nefes alın. Belki bu hızdır bir yılı böylesine nefessiz geçiren. Zamanı yaşamayıp, tüketmenizdendir. Tüm her şey tüketmeniz için tasarlandı çünkü. İzlediğimiz filmlerde/dizilerde, sosyal medyadaki paylaşımlarda çizilen ‘ideal hayat’ kavramında hep tüketmek var. Hepimiz aynı ideal hayatları, aynı yaşam şekillerini paylaşırsak büyük firmalarca üretilen mallar hızlıca ve sorunsuz satılabilir. Bunu hiç böyle düşünmüş müydünüz? O fenomenler neden var? Tüketimin birden çok pazarda, engelsiz ve sorunsuz ilerlemesi için gerekli olan şey ‘tektipleştirmek’tir. Biz de tek tip insana dönüşüyoruz, zaman hepimiz için hızla geçiyor çünkü üretmektense hazırı tüketmekten zevk alıyoruz. Kendi emeğimize yabancılaşıyoruz. Mesela, yeni yıla güzel bir başlangıç yapmak için hediye alıyorsunuz, veriyorsunuz, peki hediyenizi kendiniz evde yapmayı düşündünüz mü? Mesela mum yapabilirdiniz, kapı süsü yapabilirdiniz, fotoğraflarınızdan oluşan mini bir takvim yapabilirdiniz, ya da müzikten çok iyi anlıyorsanız kahve içerken dinlemesi için ona güzel bir çalma listesi hazırlayabilirdiniz. Üzerinde düşünürseniz çok yaratıcı fikirler bulabilirdiniz. (8 fikir üretmek yaratıcılığı artırıyormuş, yeri gelmişken not edeyim). Ama uğraşmak istemediniz belki, ya da diğer maddi şeylerin yanında ya o kadar ‘değerli’ gözükmezse diye endişe ettiniz. Günün sonunda büyük poşetlerle doldurup kırmızı kurdeleyle bağladık ellerimizi. Kişisellikten uzak, kolektif ve tek tip.
Yılbaşında, hediye olarak kendi süslediğim kavanozlara mum hazırlamak için gerekli malzemeleri aldım. “ee, bunun masrafı ile dışarıda da mum alabilirdin” dedi birisi. Güldüm, cevabımı siz düşünürsünüz. Bu yazının görseli benim hazırladığım mumlar bu arada 🙂
Öznellikten, nesnelliğe gidiyoruz. Kendi yaratıcılığımıza ve emeğimize yabancılaşıyoruz. Sadece zamanı değil, kendimizi de metalaştırıp, tüketiyoruz. Evet kendimizi de..Kalabalıklar içindeki yalnızlıklar nereden çıkıyor sizce, sadece aşk hayatındaki problemlerden değil herhalde?! Bize cennet diye sunulan hayatlar, olması gerekenler, onlar şöyle yapmışlar, falancalar buraya gitmişler, terfi almışlar, şu kadar para kazanmışlar… Bu ‘-ler –lar’ kendi cennet anlayışımızla uyuşmasa da, bu sorgulamayı erteleyip yaşadığımız bu taklit hayatla hızlı yaşıyoruz, odağımızı kendimize çevirmiyoruz. ‘Amaann deli kız sende, kendimize çevirip ne yapacağız, Bitcoin’le millet dolarları götürüyor. Kolay yoldan her şey’ Daha da kolay artık değil mi? Her şey metalaşsın, tüm saatlerimizi yapay şeylere verelim. Başka hayat amacımız yok ki, hayat amacımız cennet hayatları yaşamak… Ama edilgeniz farkında olmadan ya da daha kötüsü farkında olup bu baygınlıkla yaşayarak..
Diyeceğim o ki,
İdeal değil, normal değil, delice anlar yaşayın 2018’de..
Üretin, kendi yaratıcılığınızı görüp, sevin onu..
Üreticiye destek olun, büyük yerlerden değil, direk üreticisinden alışveriş yapın..
Dönüştürün..Bozulmak üzere olan meyveleri atmayın marmelat yapın mesela ya da reçel yapın mesela ayvadan..
Yavaşlayın..Hızlı hızlı değil, yavaş yavaş yürüyüp bakın etrafınıza
Kendinize de bakın.. Ne istiyorsunuz aslında siz? O içinize giden yaratıcılık yoluna çıkın, yeni fikirler dinleyin, ön yargısız yaklaşın, sorgulayın, keşfedin…
Kitaplarınızı başucunuzdan ihmal etmeyin…
Delice gülün, delice sevin..
DELİCE YILLAR…
Not: Bireyin metalaşması, tektipleşme, tüketim kültürü konularını ilk düşünen ben değilim tabii ki.. Taa 1944 yılında Frankfurt okulu üyelerinden Adorno ve Horkheimer’ in birlikte kaleme aldığı“Dialectic of Enlightenment”(Aydınlanmanın Diyalektiği) adlı kitapta “Kitlelerin Aldatılması Olarak Aydınlanma” alt başlığında bahsedilen “Kültür Endüstrisi” tam olarak bunlarla ilgili… Bununla ilgili yazıları okumak isterseniz kaynaklar altta var. O zamandan bu zamana neden hiçbir şey değişmedi hatta daha kötüye gitti diye sorarsanız şahsi cevabım şu olur, eleştirisel düşünmenin sıfırlanması için gösterilen çaba..Birey olarak bir felsefemiz yok, felsefi düşünmeye uzağız…İstek çılgınlığı içinde yaşıyoruz sadece.. her şeyi istediğimiz gibi, istediğimiz kadar yapmanın bedeli bütünlüğe ve döngüselliğe zarar veriyor..Bedelini kalabalıklar içindeki yalnızlıklarımızda görüyoruz ama görmemezlikten gelip, başka şeylere yoruyoruz.. Biz bir bütünün parçasıyız..’Bir’iz ama bütünlüğün içindeyiz aynı zamanda…Bir olduğunuzu da bütünde olduğunuzu da unutmayın, tekrar delice yıllar 🙂
Kültür Endüstrisi ile ilgili kaynaklar:
- Küçükcan, U. (2002). Frankfurt okulu ve kitle kültürüçalışmaları. Kurgu Dergisi, 19, 257-269.
- Tekin, H.S. (2012). Popüler kültür ve türkülerimiz. Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2, 300-325.
- Yurdigül, Y., Yurdigül, A.,&Batur, M. (2015). Frankfurt okulu’nda birey ve toplum: İnsanın şeyleşmesi ve kültürün metalaşması üzerine eleştirel okumalar. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (2), 97-110