Doğal dengeyi koruyarak beslenmek bu resmin içinde nerede?
Organik, vegan, doğal, sağlıklı, ekolojik..Bu kelimeleri o kadar gelişigüzel kullanır olduk ki, altındaki düşüncelerden ne kadar haberdarız emin değilim.
Emin değilim çünkü “sağlıklı beslenmeyi” sadece belli başlı gıdalardan uzak durmak olarak algılıyoruz. Yani bi nevi gıda korkusu yarattık. Sadece ürünlere yiyip/yememeliyim diye düşünüp kendimizi strese sokuyoruz.
Emin değilim çünkü “vegan” felsefeyi romantik bir hayvan felsefesi olarak algılayanlarımız var.
Emin değilim çünkü “vegan” olan herşeyin sağlıklı olduğunu düşünüyoruz.
Tabiiki de sağlıklı beslenme hayat kalitemiz için önemli, ancak beslenmeyi sadece bir/birkaç ürüne atfetmeyi, o ürünü oluşturan üreticiyi, toprağı ve doğal dengeyi düşünmeden “sağlıklı besleniyorum” demeyi, bir trendin arkasından düşünmeden koşmak olarak yorumluyorum. Sağlıklı beslenmenin tanımı da çok kaygan bir zeminde, çünkü herkes için tek bir formülün olduğunu düşünmüyorum.
Beslenme konusunda en çok rastladığım kelime şu sıralar “Vegan”, o yüzden ona odaklanarak devam edeceğim söylemek istediklerime. Veganizm aslında yeni bir kavram değil.. 2010’lu yılların başında “New year resolution” listelerine giren bir kavram “vegan beslenmeye geçmek”. Veganizm, hayvansal ürünleri kullanmayı reddetmek olarak kısaca tanımlansa da arkasında yatan düşüncede beslenme alışkanlıklarını değiştirerek dünyayı daha iyi bir yere getirmek yatıyor. Yani, sadece romantik bir hayvan sevgisi yok. Daha az hayvansal ürün tüketmek (aşağıda bunun sebeplerini anlatacağım), o hayvanın yetiştirilme koşullarındaki yapaylığı ve kötü koşulları da ortadan kaldırmak, doğada yaratılan dengesizliğe karşı aksiyon almak da var.
Benim sağlıklı beslenme, hayvansal ürünler ile ilgili araştırma yaparken karşıma çıkan ilk metinlerde şunlar var; ‘inekler küresel ısınmanın baş aktörleri’. Çıkardığı metan gazı, ortalama bir arabanın atmosfere saldığı Co2 ile neredeyse aynı seviyede olduğu için güzel bakışlı ineklerimizi neredeyse dünyanın en zararlı hayvanları ilan edeceğiz. Peki o zaman et/süt ürünleri tüketmeyelim, ineklerin yeryüzündeki sayısını azaltalım ama biz insanoğlu araba kullanmaya, tüketmeye devam edelim? Zaten ineklerin bize vereceği proteini ben tıbbi yollardan üretebilirim. Dünya o yöne gidiyor zaten. Cevap bu mu?
Araştırmaya devam.
Bir de şu bilgileri okuyalım.
Dünya’daki tarım alanlarının %75’ten fazlası hayvancılık (livestock) için kullanılıyor. (Kaynak: Ourworlddatain.org) Bu alanlar sadece hayvan beslemek olarak düşünülmesin. İneklerin, koyunların, tavukların özgürce gezdiği alan değil bu %75.. Hayvanların çoğu, artan tüketimi karşılayabilmek için, otlamıyor, onun yerine hızlı verim alıncak (daha çok para) hayvan yemleri kullanılarak yetiştiriliyor. Yani bu alanlarda daha çok hayvan yemi yetiştiriliyor
Daha da kötü olanı orman vasıflı alanlar da hayvan yemi üretimine açılıyor.
İş hatta daha da kötüye gidiyor. Hayvan yemi yetiştirilen alanlarda tek bir çeşit ürün yetiştirildiği ve yine daha fazla verim (yani para) almak için ilaçla yapıldığı için toprağın içindeki mikroorganizmalar ölüyor ve toprak kendini yenileyemiyor..Bu zaten doğal dengeyi bozan birinci etmenlerden biri, topraktaki döngünün önünü kesmiş oluyorsunuz.Toprak ölüyor!
O zaman ne oldu; ineğin metan gazından daha da kritik bir noktaya geldik, ölen toprak ve sürekli tüketen, tükettirilmeye teşvik edilen insanlar!
Şu bilgiyi de bir kenara koyalım;
İnek gübresi toprak için en önemli besleyicilerden biri. Toprağın su tutma kapasitesini ve geçirgenliğini artırıyor. Toprağın işlemesini de kolaylaştırdığı için sebze/meyve yetiştirilmesi için toprağa uygun bir yapı kazandırıyor.
O zaman aslında doğada bir denge var ve biz bu dengeyi bozduğumuz için inek doğamız için en zararlı hayvandiye manşetlere çıkıyor.
Hayvanlar oltayarak yetiştirilse, onların gübreleri toprağa atılsa, o toprakta yetiştirilen otla hayvanlar beslense, bir kısmı da sebze ve meyve üretimi için kullanılsa..Toprak her bir canlıdan aldığı mikroorganizmalarla kendini yenilese ve denge bozulmasa. Cevap bu olabilir mi?
Daha az hayvansal ürün tüketmek bir çözüm ancak insanların şu elinden gelen tek şey daha az et tüketmek ya da hiç tüketmemek değil bence.. Daha da önemlisi, eğer sürdürülebilir bir yaşamı ve gerçekten doğal dengeyi düşünüyorsak, yerel tohum kullanan (bunun ne kadar önemli olduğunu kısa sürede yazacağım), permakültür felsefesiyle çalışan çiftlikleri, doğal yaşam için, toprak için çalışan çiftçileri ve ürünlerini desteklemeliyiz.. Et ve süt ürünü tüketeceksek de hayvanlarını otlatan, yem ile bozmayan, mutlu inek çiftliklerinden besinlerimizi temin etmeliyiz.
Yani “vegan tavuk” tüketip (hem vegan hem hayvan isimleri yanyana, evet, ilginç değil mi !?) , içinde hangi koşullarda yetiştirildiği belli olmayan içeriklerle beslenmek sağlıklı beslenmek ya da doğayı korumak olmuyor bence.
Daha bitmedi, inek eti yemeği azaltmak/kesmek pekala metan gazı oluşumunu azaltsa da araba kullanımındansa toplu taşıma kullanmak da azaltır.. 🙂 yani yapılabilecekler aslında dengeyi bulmakta! Herşeyi tüketmekten, doğal olmayandan azar azar vazgeçebilmekte..Denge.
Aşağıda Buğday derneğinin hazırladığı çok güzel bir pano var. Bi okuyun, hatta buzdolabınıza asın derim.
Sözün özü, sağlıklı besleniyoruz diye “bir dengesizliği başka dengesizliklerle kapatıyor muyuz” bunu sorgulamalıyız. Neye inanıyor, ne oluyorda bir beslenme trendini takip ediyoruz, neye hizmet ediyor bu yaptıklarımız sorularını sorarak başlayabiliriz. Yoksa sadece bize empoze edilen trendlere uyup, büyük resmi kaçırırız… Dünya da inekler de kurtulmaz. -izm’ler tükenir ama insanlık kurtulmaz.