Serbest gezen çocuklar..Çocuk, doğa ve gıda dostu çiftlik “Permakamp”

Blogu açtıktan sonra,bebekli-çocuklu dostlarım, “Sen alıp başını istediğin yere gidiyorsun, biz ne yapalım? Çocuklarla nereye gidebiliriz peki?” dediler. Çok yerinde bir soru..ve Pazar günü o sorunun cevabını buldum..Yaşasınnn..Hadi, hep birlikte keşfedelim.. (Çocuğu uyutun, arkanıza yaslanın ve keyifle okuyun)

Güzel insanların çok güzel bir topluluğu var…Üniversiteden değerli Senem hocam kızını götürüyordu o kampa..Sonra İstanbul Permakültür derneğinden de adını duyunca bu pazar günü sabah erkenden kalkıp düştüm PermaKamp’ın yollarına..Çocuk dostu çiftlik Permakamp…

25 ailenin 17 dönümlük bir araziye kurduğu bir yaşam alanı burası…İstanbul Beykoz’da.

Fikir “Kampa Gidelim mi Baba”’nın kurucusu Alpay Oğuş’tan çıkmış..Alpay Oğuş, bugün Permakamp’ta değildi, ancak Buğday Derneği’nin geçen sene düzenlediği ‘İyi Şeyler yapan Güzel İnsanlar’ konferansında yaptığı konuşmanın ilk açılış cümlelerinde şunları söylüyor: ‘Ben ne yaptıysam oğlum için yaptım’…Konuşmasının devamı daha da etkileyici..Oğlu doğduktan 1 yıl sonra evden dışarı oynamaya çıkartıp, sosyalleştirmek istediğinde onu bekleyen neler var dersiniz? Şöyle diyor: “Şehirli aileler için sunulanlar alternatifler; AVM, oyun grupları, oyun anneleri gibi şeyler..Biz, eşimle dedik ki bu işin içinden böyle çıkamayız. Bunun daha iyi bir yolu olması lazım..’

Bir yolunu da buluyorlar, hatta çok güzel yollar buluyorlar..

Yolların bir tanesi “Permakamp”.

“Çocuklarımızla birlikte yediğimiz gıdaya olan hassasiyetimiz artınca, kendi gıdamızın sorumluluğunu almak için İstanbul’da (bu) ailelerle bir çiftlik kurmaya karar verdik. Çocuk dostu bir çiftlik”

Alpay Oğuş, Permakültür eğitimi almış..Permakültür, ingilizce terim olan “permanent” yani kalıcı kelimesinden türetilmiş. İsim babası Bill Mollison, permakültürü şöyle tanımlıyor: Permakültür, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. (Kaynak: http://permacultureturkey.org/nedir/)

Yani permakültür sadece yerli tohum, doğal tarım değil, hayatın bilinçli tasarlanması; yıkadığın bulaşık suyundan içinde oturduğun binaya kadar..

Permakamp’a geldiğinizde şunu görüyorsunuz; insanlar kendi gıdalarına kendileri ulaşabiliyorlar, yardımlaşıyorlar, gıda birliği yapıyorlar ve çoçuklar “doğa okur yazarlığı” kazanıyor (bu kavram çok değerli, aşağıda bahsedeceğim). Aileler de emeklerini spor salonlarında harcamıyor, çapa yaparak, doğal yapı atölyelerinde çalışarak, tohum ekerek doğaya veriyor.

Ama daha da güzel olan ne biliyor musunuz? Hani şu “Ege’ye, doğaya yerleşeceğim” diyen aileler var ya, bu kuruluş aşamasında bunu arzulayan ailelere mutfağı, barınağı vs. yaptırarak onları neler beklediğini de orda yaşatmış olmaları 🙂

Konuşmasında şöyle bir şey diyor (ekranda arazi üzerine yapılan mutfak inşaatını göstererek):

“Bu fotoğrafa bakarak “aa ne güzel inşa etmişsiniz diyorsunuz ya”, bu inşaatı yapan diplomalar uzaya çıkar, genetik bölünmeyi bulur, ama şu çatıyı tutturmamız 3 haftamızı aldı. Tuvalet kapısını tutturamadık. Bu kadar zor bir işmiş.

Sizi de heyecanlandırdı mı? Ben deneyimleyen biri olarak çok keyif aldım.

Saat 10:30 gibi Permakamp’ın arazisine girdim..

Upuzun bir sofra kurulmuş, kahvaltı yapıyor gelen aileler..Herkes sıcakkanlı yaklaşıyor yeni yüzlere..Kahvaltı bitiyor, herkes kendi bulaşığını kendi yıkıyor..Çocuklar bile! Evet çocuklar da kendi bulaşıklarını yıkıyorlar ve bu o kadar güzel ki..Çocuklar bundan inanılmaz keyif alıyorlar, sıraya giriyorlar, birbirlerinden deterjan (Arap sabunu) alıyorlar, köpürtüyorlar,sırayla durulayıp, koşuşturuyorlar ormanlık alana doğru..

Bu koşuşturmalar, kendi yaratıcılıklarını kullanarak doğada oyun oynamalar, insanlarla yardımlaşmalar, toprakla tanışmalar, tohumun gelişimine tanık olmalar, hepsi aslında “Serbest gezen çocuklar” anlayışının ürünü.. (aşağıda detaylı anlattım)

O gün kampta, yeni dönem için hazırlanan yapının çalışması, buğday bira yapımı, orman yürüyüşü ve mutfak işleri var. Ben gönüllü olarak, işin olduğu yerdeyim…Öğlenden sonraya doğru orman yürüyüşünden dönen Senem Hoca’yla mini bir keşif gezisi yaparken şunları konuşuyoruz:

C: Serbest Gezen Çocuklar ismi çok yaratıcı 🙂 Adı üstünde gerçi ama ne yapıyorsunuz burada,neyi amaçlıyor?

S: Hafta içi permakamp arazisinde okullarla çalışılır. Bu sene beş okulla (özel+devlet) çalışıyoruz. Serbest Gezen Çocuklar kurucumuz Zafer Kocer’in ısrarlı bir niyeti neticesinde hayata geçti. Kısaca niyetimiz; Okullarla ve öğretmenle iş birliği kurarak açık alanları öğrenme sürecine dahil etmek. Her hava koşulunda dışarıda olmayı deneyimlemek. Çocukların permakültür hakkında, elementler,  doğa döngüsü ve tohum yetiştirmek üzerine bir fikirleri olmasını, bir alet kullanmanın sorumluluğu ile tanışmalarını ve ormanla sıkı bir bağ kurmalarını sağlamak.

S: (…)Kentteki çocuğun doğa ile teması azalıyor. Kampa gelen çocuklarda ilk gözlemlediğimiz şey bu oluyor. “Aaa, kirlenmek istemiyorum…böceklerr..” diyip elleri havada çamura basmadan yürümeye çalışıyorlar. Sonraki gelişlerinde kirlemeyi doğal karşılıyor, eline böcek alabiliyor.

C: Peki, bu kamptan sonra Temmuz’da gördüğünüz farklılıklar ne?

S: Pasifliliği teşvik eden aktivitelere daha çok kayıyor çocuklar. Yani, üretmek yerine bilgisayar oyunu oynamak gibi..Çocukların eline teknolojik alet sıkıştırmaktansa burada, doğada meşgul oluyor ve yaratıcılığını kullanıyor çocuk.

Ayrıca, burada rekabeti değil, paylaşmayı öğreniyor. Ben öne geçtim, ben birinciyim değil, birlikte oynama. Ama şöyle de birşey var, eğer bu doğa ile iletişim sürekli kılınmazsa, çocuk dengeyi kurmakta zorlanıyor ve hırçınlaşabiliyor.

C: Aman çocuk sıkılmasın, ağlamasın diye çok baskı yapıyoruz sanki çocuklara. Anne değilim, bu sadece gözlemlerime dayanarak bir yorum olabilir ama ne diyorsunuz?

S: Kent yaşamında, öncelikle kendimizi, sonra çocuğumuzu dinlemeyi unutuyoruz. Doğada buna daha fazla yer ve zaman açabiliyoruz. Üretimin parçası oluyor. Tüketen toplum olarak büyüdüğümüz için çocuğu da bu kodla yetiştiriyoruz. Ama doğada bunu kırabiliyor. Serbest gezen çocuklarda, ayrılmadan önce bir kamp ateşi yakıyoruz ve burada mısır patlatıyoruz. Ateşin birleştirici bir gücü var. Biz sanal dünyada iletişim kurmaya alıştığımız için, birbirimizin gözünün içine bakarak iletişim kurmayı unuttuk. Burada bunu da yapıyoruz. Ama tabii, mesela şimdi Temmuz, ağaç evde uyumak istiyor, ben de bunlarla uğraşıyorum :))

Gülüşmeler, tüm sıcaklığı bu güzel Ekim gününde bizden esirgemeyen güneş..

Mini geziden sonra, meydana, bira yapanların yanına uğruyorum..

Ve o sırada Buğday birası yaparken, derece tam tutmamış, kazanın içindeki buğday suyu 68 derecenin üstünde, arka fonda Ezgi’nin günlüğü “Eksik birşey mi var” çalıyor”..Ne naif bir buluşma..Enerji diycem..İçinizde biri var ki o özellikle gülecek 🙂

Uzun lafın kısası, diyeceğim o ki, PermaKamp’ı bir inceleyin. Hem instagram hesabı hem websitesi var:

http://permakamp.com/tr/

Alpay Oğuş’un güzel konuşması burada:

Çocuklu ailelere bir haberim daha var.

28-29 Ekim’de Sinekli Yaylasında Çocuk Kampı var..Detaylar ve daha sonraki kamplar için bilgiler linkte:

http://www.kampagidelimmibaba.com/kamplar-program/haftasonu-cocuk-kamplari/item/371-28-29-ekim-2017-sinekli-yaylasi-cocuk-kampi

Çocuklarınıza doğa okur yazarlığı öğretin,

Sevgiyi de..

Işıkla,

(Senem Göl Beşer ile Permakamp günü hatırası)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s